‘DİNMEYEN’ NAĞMELER: KLASİK TÜRK MÜZİĞİ
Öncelikle Klasik Türk Müziği, Türk kültürüne
özgü makamlı bir müzik türü olmasıyla birlikte pek çok milletin müziklerini etkilemiş ve bu milletlerin müziğini
de kendi içinde harmanlamıştır. Bundan dolayı gerek makam sayısı gerekse şekiller
ve usuller bakımından zengin bir müzik türü haline gelmiştir. Uzun bir
sürece yayılan bu müzik türü, tarihsel açıdan altı döneme ayrılmıştır. Bu
dönemler oluşum, dönüşüm, klasik, son klasik, romantik ve çağdaş dönem olarak
tasnif edilir. Fakat Türk musiki sanatının, gerçek anlamda gelişme ve yükselme
gösterebilmesi, ancak İstanbul’un fethinden sonraki dönemleri kapsamaktadır. Elbette
fetih zamanına kadar geçen sürede, Klasik Türk Müziği’nin oluşmasında emek
veren bestekarları ve onların çalışmalarını es geçmek doğru olmaz. Farabi,
Safiyyüddin Urmevi gibi ustaların çalışmaları daha çok Türk müziğinin teorik
yönleri üzerine olmuştur ve bu dönem oluşum dönemi kapsamındadır. Dönemin
sonlarına doğru kayıt altına alınmaya başlanan musiki notaları ve Türk müziğinin
bilinen en eski teorik yazışmaları olarak kabul gören Abdülkadir Meragi’nin
eserleri, bir sonraki safhanın tohumlarını atarak Türk müziğine yeni bir bakış
açısı kazandırmıştır.
Akabinde İstanbul’un fethiyle beraber,
Klasik Türk Musikisi de aynı paralelde temellerini tam anlamıyla kurmaya ve
kendine has geleneğini oluşturup kimliğini ortaya koymaya başlamıştır. Fetihten
Yavuz Sultan Selim’in tahta çıktığı tarihe kadar, Türk müziğinin ses perdeleri
ve makamları üzerinde birtakım kuramsal değişiklikler yapılmıştır.
Mevlevihanelerin ve Topkapı Sarayı’nda Enderun Musiki Mektebi’nin kurulmasıyla
ve bu yerlerin eğitime geçmesiyle birlikte Klasik Türk Müziği sistemleşerek
klasik bir müzik niteliği kazanmaya başlamıştır.
Enderun Musiki Mektebi’nde verilen müzik eğitiminin temsili bir resmi. |
Ardından
özellikle aruz vezniyle yazılan şiirlerle
daha da gelişen Türk musikisi, IV. Murad'ın Doğu seferleri sonrasında saraya
kazandırılan Doğulu müzisyenlerin katkılarıyla fazlasıyla zenginleşmiştir. Ve
bu gelişme Türk musikisinin en unutulmaz eserlerinin bestelenmesi için de zemin
hazırlamıştır.
Osmanlı Halep’inde Müslüman ve Hıristiyanlardan oluşan bir müzik grubu, 1794. Sırasıyla tef, tambur, ney, kemençe ve nekkare çalan müzisyenler. |
18.
yüzyıldan itibaren müzikte Batı etkilerini görmeye başlıyoruz. Batıya özgü Barok ve Rokoko akımlarının etkisi
Osmanlı sarayına da nüfuz etmeye başlamış ve musikide yeni bir Doğu-Batı
sentezinin oluşmasına yol açan klasik dönem meydana gelmiştir. Itri gibi büyük
üstatların yaşadığı bu çağ, Türk musikisinin zirve yaptığı dönemler arasında
kabul edilmiştir. Altın çağını yaşayan Türk musikisinin, İsmail Dede Efendi’nin
ölümüne kadar uzanan dönemi ise son klasik dönem olarak
adlandırılmaktadır.
Tanzimat Fermanı’nın ilanıyla, müzik de diğer bütün alanlar gibi dönüm
noktalarından birini yaşamıştır. Romantik dönem olarak isimlendirdiğimiz bu
zaman diliminde, dönemin siyasi ve sosyo-kültürel etkileri eserlerde büyük ölçüde
görülmüştür. Coşkulu ve duygulu olarak tasvir edebileceğimiz bu eserler, cumhuriyetin
ilk yıllarına değin varlığını sürdürmüştür. 20.yüzyılın
ortalarından günümüze kadar uzanan son dönem ise çağdaş dönem olarak
tanımlanmaktadır. Türk musikisi artık modern bir döneme girmiştir. Batılı
akımların etkisiyle şekillenen, klasik müzik makamlarını kullanan ve bir yan
tür olarak kabul edilen ‘Türk Sanat Müziği’ kavramı doğmuştur. Bu dönemde klasik musikinin şekil ve
usulleri arka planda kalırken, zamanla modern müzik anlayışına göre düzenlenen kısa
güfteli ve hareketli eserler icra edilmeye başlanmıştır. Keza bu türün Batı
müziğinden esinlenmesiyle, koro ve konser gibi uygulamaları yaygınlık kazanmıştır.
Keman, piyano, klarnet gibi Batılı sazlar olarak kabul gören enstrümanlar
yükselişe geçmiştir. Son
olarak, bu sürecin kaçınılmaz sonucu olarak klasik musikideki en önemli aktarım
aracı olan meşk geleneğinin sekteye uğraması gösterilebilir. Yine de Türk
müziğinin oluşumunu, gelişmesini ve diğer birçok safhasını barındıran klasik
musiki günümüzde akademik düzeyde çalışmalar yapan üstatların eserleri
sayesinde varlığını sürdürmektedir.
ZEYNEP AKINCI
KAYNAKÇA |
Post a Comment